Ãœye Ol
Ãœye GiriÅŸi
Webmail | Hizmetlerimiz | Yardım Konuları | Faydalı Linkler | Şifremi Unuttum? | Yeni Üyelik
Marbleport'a HoÅŸgeldiniz
Anasayfam YapAna Sayfam Yap Favorilerime ekleSık Kullanılanlara Ekle
  Site içi Arama:
Madencilik Kültürü

FRANSA KRALI DEVLETİ, NEREDEN YÖNETİRDİ? İŞTE SİZE AVRUPA TARİHİNDEN ÖRNEKLER.



Portalımıza gelen bir mail.
Kim demiş tarih sıkıcıdır diye?
 Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediÄŸiniz gibi deÄŸilse eskiden Ä°ngiltere'de bu iÅŸlerin nasıl yapıldığını düÅŸünün!

1500'lerde Ä°ngiltere'de iÅŸler ÅŸöyle yapılıyordu:
 Ä°nsanların çoÄŸu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya baÅŸladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

 Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuÅŸ büyük bir fıçıdan meydana  geliyordu.. Evin erkeÄŸi temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oÄŸulları ve diÄŸer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir ÅŸeyleri kaybetmek mümkündü.
Ä°ngilizcedeki 'banyo suyuyla birlikte bebeÄŸi de atmayın' (Don't throw  the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.

 Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduÄŸu için bütün kediler, köpekler ve diÄŸer küçük hayvanlar (fareler,  böcekler) çatıda yaşıyordu. YaÄŸmur yaÄŸdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve  bazen hayvanlar kayarak çatıdan aÅŸağı düÅŸüyordu. Ä°ngilizcedeki  'kedi-köpek yağıyor' (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

Yukarıdan evin içine düÅŸen ÅŸeyleri engelleyecek hiçbir ÅŸey yoktu.
 Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düÅŸmesi büyük bir sıkıntı oluÅŸturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan Ä°ngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

 Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan baÅŸka bir ÅŸeyden  yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır.

Zenginlerin ahÅŸaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı  zaman kayganlaşıyordu.. Bunu önlemek için yere saman (thresh)  seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı 'thresh  hold' (saman tutan; Türkçesi eÅŸik idi.

 Yemek piÅŸirme iÅŸlemi her zaman ateÅŸin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateÅŸ yakılıyor ve kazana bir ÅŸeyler ilave ediliyordu. ÇoÄŸu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. AkÅŸam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soÄŸuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. '

 Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soÄŸuk, kazandaki bezelye lapası  dokuz günlük' (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in  the pot nine days old) tekerlemesinin menÅŸei budur.

Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı.
 Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriÅŸ yapıyorlardı. Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik iÅŸaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna 'yaÄŸ çiÄŸnemek' (chew the fat) adı veriliyordu.
 Parası olanlar kalay-kurÅŸun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu.

Asidi yüksek olan yiyecekler kurÅŸunu çözerek yemeÄŸe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduÄŸu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduÄŸu düÅŸünülmüÅŸtü.

 ÇoÄŸu insanın kalay-kurÅŸun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. ÇoÄŸu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluÅŸuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında 'tabak aÄŸzı' (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.,

 Ekmek itibara göre bölüÅŸülüyordu. Ä°ÅŸçiler yanık olan alt kabuÄŸu, aile  orta kısmı, misafirler de üst kabuÄŸu alırdı.
Bira ve viski içmek için kurÅŸun kadehler kullanılıyordu. Bu bileÅŸim insanları bazen birkaç gün ÅŸuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüÄŸünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu.

 Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna  'uyanma' nöbeti deniyordu.

 Ä°ngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya baÅŸlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor,  kemikleri bir 'kemik evi'ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduÄŸu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüÄŸü ortaya çıktı.

Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip baÄŸlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana baÄŸladılar. Bir kiÅŸi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti 'graveyard shift'  denirdi. Bazıları zil sayesinde kurtulur ('saved by the bell') bazıları  da 'ölü zilci' (dead ringer) olurdu.

Gerçekler bunlar: Kim demiÅŸ tarih sıkıcıdır diye?!
 OrtaçaÄŸda Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden baÅŸka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi Ä°sabella bile  50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı. Kirlilik  adeti Amerika'ya da bulaÅŸmış Pennsylvania ve Virginia eyaletlerinde  ''banyo yapmayı yasaklayan'' ya da belirli kısıtlamalar getiren kanunlar  çıkarılmıştı. Philadelphia' da ise kanunla bir ay içinde birden fazla banyo yapan insanlar cezaevine gönderiliyordu.

 Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklara boÅŸaltma adeti 17. yüzyıla kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet iÅŸlerini de buradan yürütürdü.
1600'lerde Ä°stanbul'a gelen Ä°ngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boÅŸaltma adetleri yüzünden ÅŸehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konaÄŸa gönderilmiÅŸti. 19. yüzyıla gelindiÄŸinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmiÅŸti...

GENEL KÃœLTÃœR