Ülkemizde mermer yatakları, Anadolu Yarımadası’nı yurt edinen bütün uygarlıklar tarafından işletilmiştir. Konut, lahit, tapınak ve heykel yapımında malzeme olarak değerlendirilen mermere ait yataklar, özellikle Roma ve Bizans İmparatorlukları döneminde yaygın olarak değerlendirilmiştir. Bu ocaklardan Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları dönemlerinde de yararlanılmıştır.
Mermer işlemeciliğinin tarihsel bir gelişim gösterdiği ülkemizde, Etiler devrindeki arkeolojik araştırmalarda ortaya çıkartılan kabartma ve heykeller, Eski Yunan ve Roma devrine ait amfiler, arenalar ve diğer çeşitli sanat eserleri, Selçuklular devrinin saray, hamam, kervansaray, cami ve medreseleri, Osmanlı devrinin cami, minare ve çeşmeleri mermercilikteki en somut örneklerdir.
Tarihi evreleriyle detaya inildiğinde, ilk kez doğal taşlarla tanıiması avını vurmak veya düşmanından korunmakla başlayan insanoğlunun ilk yerleşim yeri olan Anadolu’da mermerciliğin tarihinin de ilkçağa kadar uzandığı görülmektedir.
Mermerin altın çağının sürdüğü M.Ö ve M.S 7. yüzyıllar arasındaki dönemde, dünyanın hiçbir yerinde rastlamadığı kadar çok mermer Anadolu’da işletilip kullanılmıştır. Dünyanın Yedi Harikası’ndan Artemis Tapınağı ve Halikarnasus Moseleum bu dönemin tarihe damgasını vuran başlıca yapıtlardır.
Özellikle Ege Bölgesi’nde Efes, Bergama ve Afrondisyas mermercilik okullarında yetişen ustaların ellerinden geçen ve kullanılan yöntemlerin bugün izleri hâlâ rastlanan ocaklarda işlenen mermer, Anadolu medeniyetinin görkemli yapıları ile tapınaklarına, ayrıca heykellere ve kabartmalara şekil ve mimari yönden büyük bir estetik kazandırmıştır.
M.Ö. 356 yılında yakılan, aslına uygun ancak çok daha görkemli bir şekilde tam 220 yılda tamamlanan, depremlerden etkilenmemesi için bataklık zemin üzerine Artemis Tapınağı’ndaki 24 ton ağırlığında ve 20 metre yüksekliğindeki tek parça mermerin Ephesos’a nasıl getirilip yerleştirildiğinin sırrı hâlâ çözülememiştir.
7. yüzyıldaki büyük deprem ve onu izleyen akınlar, göçler ve savaşlar mermerciliğin altın çağında bir durgunluğa neden olmuştur; Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar devrindeki mermer işletmeciliği önceki yıllardaki yoğunlukta olmamak üzere, ocaklardan yine murç ve çekiçle çıkartılan mermer blokları, el işçiliği ile yontularak kiliselerde, hamamlarda, camilerde, saraylarda ve kervansaraylarda kullanılmıştır. Bugün mermerde Doğu ve Batı kültürünün estetik bir bileşimi sayılan, ayrıca insanlık tarihinin en eski ve en görkemli yapıtı olma niteliğini bugüne kadar koruyan Ayasofya’da kullanılan beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, damarlı pembe mermerler Afyonkarahisar’dan, “vertanique” denilen yeşil somakiler Teselya ve Mora Yarımadası’ndan, sarı mermerler ise Cezayir’den getirilmiştir. Yapı, bin yüz yıl boyunca Bizans İmparatorluğu’nda Hırıstiyan kilisesi, öte yandan Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle beşyüz yıl boyunca da Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam camii sıfatıyla, mermer işlemeciliğinin güzel örneklerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü dönemde özellikle İstanbul çevresindeki eserlerde bol miktarda mermer kullanılmıştır. Marmara adası, Gebze, İzmit, İznik ve Bilecik çevresindeki mermer ocaklarından İstanbul’a bol miktarda mermer taşınmıştır. Çanakkale’nin Ezine bölgesindeki siyenit porfirler; bu dönemde de yaygın olarak işletilmiştir.
Genç Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte ekonomik sıkıntılar başladığından mermer işletmeciliğine çok uzunca bir süre belirli bölgelerde devam edilmiştir. Üretilen bloklar Ziraat Bankası şubeleri, demiryolu istasyonları ve okul inşaatları gibi kamu binalarında sınırlı oranda kullanılmıştır.
1940′lı yıllara gelindiÄŸinde Anıtkabir inÅŸaatı sırasında bol miktarada mermerin kullanıldığı görülmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra önemli yapıların inÅŸaası için talep edilen mermerlerin dışında kurna taşı, tuvalet taşı ve mezar taşı gereksinimini karşılamak için sınırlı miktarda mermer üretilmiÅŸtir.
Türkiye mermerciliÄŸi 1970′li yıllara kadar bu tempoda geliÅŸmiÅŸtir. Sınırlı üretim araçları ve düşük kesme hızına sahip kumlu kataraklarla beklenen geliÅŸme saÄŸlanamamıştır. 1970 - 1980 döneminde inÅŸaat sektörü canlanmış ve iç talepler artmaya baÅŸlamıştır. Elmas lamalı katrakların devreye girmesi ile birlikte yurtdışı satımlara da geçilmiÅŸtir. Bu ihracat hamlesi 1980′li yıllardan sonra hızla tırmanmıştır.
Türkiye’nin mermer sektörü için 1986 yılının bir dönüm noktası olduğu görülmektedir. Zira 1985 yılına kadar 605 sayılı Taş Ocakları Nizannamesi’ne göre işlem gören mermer, bu tarihten sonra Maden Kanunu kapsamına alınarak, mermer sahalarına çok önemli miktarda yatırım yapılmıştır. Bu dönemde uygulanan yatırım ve ihracat teşvikleri ile fuar organizasyonları kısa sürede etkisini göstermiş, modern üretim ve kesme teknolojileri ülkeye girmiştir. Etibank’ın mermer ocaklarını kapatmasıyla da üretimin hemen hemen tamamı özel sektöre geçmiştir. Bugün yurtiçi talebi karşılayan mermer artık önemi her geçen gün artan bir ihraç mamulü ve döviz kaynağı olarak görülmektedir.
Kaynak: İstanbul Ticaret Odası
TÜRKİYE DE MERMERCİLİĞİN TARİHİ