
Hızlı Link
- MADENCİLİK İLE İLGİLİ KANUN VE YÖNETMELİKLER
- MADEN - MERMER RUHSATI NASIL ALINIR?
- SATILIK VEYA RÖDEVANSLA MADEN, MERMER, TAŞ OCAĞI RUHSATLARI
- TÜRKİYE DE MERMERCİLİĞİN TARİHİ
- TARİHTE DOĞAL TAŞ VE TAŞLARIN DİLİ
- HEYKEL VE HEYKELCİLİĞİN TARİHİ
- DEPREM
- DEMİRİN TARİHÇESİ
- CEVHER ZENGİNLEŞTİRME
- PATLAYICI MADDE ATEŞLEYİCİ YETERLİLİK BELGESİ
- GENEL KÜLTÜR
- MADENCİLİK İLE İLGİLİ KAYNAKLAR VE KAYNAK LİNKLERİ
- SERAMİK
- ABD'YE İHRACAT
HİKAYELER TECRÜBELER
ÇÖMLEKÇİ ÇARKI
ÇÖMLEKÇİ ÇARKI TARİHİNE GENEL BAKIŞ
Çömlekçi tezgâhı ve fırını kuşkusuz çömlekçiliğin birbirinden ayrı düşünülemeyecek öğeleridir Çömlekçi tezgâhının gelişim sürecini 7000 yıl gibi uzun bir zaman dilimi içinde izleyebiliriz. Bu, insanoğlunun bulduğu en eski çalışma gereçlerinden biridir. Ne var ki geçen 7000 yıla karşın çömlekçi tezgâhının büyük değişikliklere uğramış olduğu söylenemez.
İlk çömlekçi tezgâhı, kilden ya da tahtadan yapılmış plâkaların sabit bir yere oturtulmasıyla oluşuyordu; kilden kap kacak ya bu plâkaların üzerinde, işi yapan kişinin işin çevresinde dönmesiyle ya da ara sıra plâkayı döndürmesiyle, elle ve bant usulüyle biçimlendiriliyordu. Bu tip tezgâh, bugün bile Anadolu'da yaşar durumda izlenebilir.
Daha sonra Mezopotamya uygarlığında (MÖ. 3500) çömlekçi çarkının ve araba tekerleğinin aynı anda ortaya çıkması ikisi arasında bir bağlantı olduğu düşüncesini getiriyor. Ancak hangisinin daha önce icat edilmiş olduğu kesin olarak bilinemiyor.
Çömlekçi çarkının gelişmesi, toplumsal gelişmeyi simgeleyen bir olgu olarak çıkıyor karşımıza. Neolitik Çağın (Cilalı Taş Devri'nin) tarım kültürlerinde çömlekçilik bütünüyle kadınlara özgü bir uğraştır. Bugün Anadolu'nun bazı dağ köylerinde de durum böyledir. Gelişmiş çömlekçi çarkını ancak tarım kültürünün bittiği, kentleşme kültürünün başladığı yerlerde görebiliyoruz. Anadolu'da bu kuralın dışında kalan bir tek köy, Çanakkale'nin Ezine kazasının Akköy'ü vardır. Köye gelişmiş çömlekçi çarkının girmesine karşın burada çömlekçilik kesinlikle kadınlara özgü bir uğraş olarak sürmektedir.
Çömlekçi çarkının ne zaman, nasıl, kimler tarafından bulunduğu sorusunun eski çağlarda bile var olduğunu görürüz. Çinliler bu buluşu MÖ. 3000 yılında yaşayan hakanları Huang-Ti'ye² Eski Yunanlılar Kreata'lı Tolas'a, Korint'li Hypervios'a ya da Atina'lı Koroibas'a bağlarlar. MÖ. 4.yüzyılda yaşayan Yunan tarihçisi Ephopies bu buluşu Skythen Anochorsis'e bağlar. Ama MÖ. 6. yüzyılda Homer, İlyada adlı yapıtında çarktan söz eder; demek ki çark Homer'den önceki bir zamanının buluşudur. Bizde bu konuda yazılı bir belge olmamakla birlikte bugün Anadolu'da bu elsanatıyla uğraşanlar, kadınsa bu sanatın pirinin Hazreti Fatma, erkekse Hazreti Ali olduğunu söylüyorlar. Ancak, Süleymaniye'deki Veliefendi Kütüphanesi'nde 3225 No.yla kayıtlı mecmuadaki Fütuvvet-name'de Abd-al-Fahhar-al-Medenî'nin bardakçıların pîri olduğu geçmektedir.
Orta Çağ'da yukarıdaki savlara yenileri eklenmiyor; üstelik Atina'lı çömlekçi Koroibas'ın bu buluşun öncüsü olduğu savı yineleniyor. Bu konu üzerinde ciddi bir araştırma yapan A. Brogniort's 1854'te yayınlanan kitabında (Traite des Arts Ceramiques) çömlekçi çarkının Mısırlılar ve Çinlilerce daha önce bilindiği tezini savunuyor. Daha sonra L. Franchet (1911) ve A. von Gennep (1918) bu konudaki araştırmalarında çömlekçi çarkının erkek cinsinin bir buluşu olduğu savını öne sürüyorlar.
Bütün bu savlar ve yukarıdaki tarihlerden sonra yapılan arkeolojik kazıların verdiği ipuçlarına dayanarak Adolf Reith (1960) "Çömlekçi Çarkının 5000 Yılı" adlı kitabında, kendi deyişiyle çarkı döndüren insanı da unutmaksızın konuyu yeniden, geniş bir biçimde, beş kıtadan örnekler vererek inceliyor. Ancak yazarın, birçok kültürün beşiği Anadolu'ya değindiği pek söylenemez.
Oysa çömlekçi çarkının Neolitik çağdan bu güne dek geçirdiği evreleri Anadolu'da bugün bile yer yer izlemek olanağı vardır. Ancak bu evrelerin ilkel çağları ulaşılması oldukça güç, sarp dağ köylerinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
TARİH ÖNCESİNDEN BU GÜNE DEĞİN ÇARKSIZ ÇÖMLEKÇİLİĞE GENEL BİR BAKIŞ
İnsanoğlunun Buzul çağında bile materyel kille bir şeyler yapma çabasında olduğunu o çağda yapılan pişmemiş hayvan figürcüklerinin mağaralarda bu güne dek bozulmadan kalması kanıtlıyorsa da Paleolitik (Kaba Taş Devri'nde) çağda henüz kilden kapkacak eşyaya rastlanmıyor. Buna karşılık Mähren'de (Almanya) Paleolitik çağa ait olduğu kanıtlanan ve kilden yapılmış figürcüklerin pişirilmesinde kullanılmış bir çukur bulunmuştur.
Topraktan kapkacak yapıp pişirme bulgusuna, belki de ateş yakmak için toprağa açılan çukurun kızarıp sertleşmesi görülerek varılmıştır. İlk insanların kullandığı kapkacaklar, doğanın onlara sağladığı midye kabukları, hayvan boynuzları, sert meyva kabukları gibi şeyler olsa gerek. Ancak, bunların yetersizliği zamanla insanları yeni kaplar edinmeye zorlamış olmalı. Avcı toplulukları halinde yaşayan Paleolitik çağ insanların bu gereksinmelerini, ağaç parçacıklarını biçimlendirerek, hayvan tulumlarından yararlanarak giderdikleri bir gerçektir. Bu yontma taş devrinde de, ekonominin tümüyle avcılığa dayandığı sürede de geçerlidir. Bu devirlerin hiç birinde henüz kilden yapılmış kullanma eşyasına rastlanmaz.
Bugün bile Avustralya'nın iç kesimlerinde yaşayan yerliler, Brezilya'nın bazı Kızılderili toplulukları salt avcılıkla geçinmekte ve kilden kapkacakları olmaksızın yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Seramik öncesi devir diye adlandırdığımız bu devir, kısa bir süre öncesine dek bazı Eskimo topluluklarında, Kongo yerlilerinden Batwa-Pigmeleri, Güney Afrika yerlilerinden Berdamos kabilelerinde görülebilirdi. Örneğin, Berdamos kabilesi kilden kapkacak yapmayı kısa bir süre önce kültür bakımından kendilerinden ileri bir kabile olan Hereroslar'dan öğrenmişlerdir. Böylece çömlekçilik sanatı komşuluk ilişkileriyle ilerlemiş kültürlerden geri kalmış kültürlere iletilmiştir.
Topraktan kapkacak yapma çabalarını ilk nerede, nasıl başladığını kesin alarak söylemek çok güçtür. MÖ. 8000 sıralarında, örneğin El-Natuftaki Filistin kültür kalıntılarından, bu yörenin insanlarının artık bir avcı toplumu oluşturmadığı anlaşılıyor. Büyük bir olasılıkla tırpanın icadını borçlu olduğumuz bu kültürde kapkacak ve deri tulumlar bulunmasına karşın kilden yapılmış kullanma eşyası henüz yoktur.
Ostrak'ta (Qualat-Jarmo) MÖ. 5000 yıllarında benzeri bir yerleşme merkezine rastlanmıştır; bu insanların da tarımla uğraşmalarına, taştan yapılmış kapkacağı tanımalarına karşın burada topraktan yapılmış kullanma eşyası kalıntılarına rastlanmamıştır.
Bu seramik öncesi devir, bir köylü tarım kültürü olduğu saptanan Jericho kazılarının en erken tabakalarında da görülüyor. Jericho'da MÖ. 4000 yıllarında 1. cilalı taş devrine ait başka bir kazıda seramik öncesi devirden seramik yapan bir devire geçişin izlerine rastlanıyor. Kilden yapılmış figürlerden, yere açılmış derince çukurların kille sıvanmış olmasından bu insanların kili biçimlendirmeye başladıkları ama henüz kili pişirmeyi bilmedikleri anlaşılıyor.
2. cilalı taş devrinde MÖ. 3500 yıllarında Jericho'da kilden yapılmış ilk yalın kapkacaklara rastlanıyor. Uygulayıcılarının bu sanatı başka bir yerden getirdikleri kanısı çok kuvvetli. Kullanılan kilin içine saman çöpü, sonraları da kum ilave ettikleri izlenebiliyor. Bu ilk seramik devrinin sonlarına doğru tek tük astarlı dekorlara, daha sonra da kazıma dekorlara rastlanıyor. Çarkın henüz devreye girmemiş olması işlerin yapılış biçimlerinin incelenmesiyle anlaşılabiliyor. Bu işler, ağaçtan, kilden ya da örülmüş sepetten yapılmış, döndürülebilen altlıkların üstünde, elle, bant usulü biçimlendirilmişlerdir. Aynı sıralarda bu gelişmeyi Mezopotamya, Hassuana ve Tel-Halaf'ta da izleyebiliriz. Gelişmiş bir tarım ve hayvancılıkla gelişmiş çömlekçilik sanatının hep bir arada karşımıza çıkması çok ilginçtir. Demek ki bunların ikisi birbirine bağlı olaylardır.
Artık bu sanatın Önasya, Güney ve Orta Avrupa'da kadınlara özgü bir ev-elsanatı olarak ağırlık kazanıp geliştiğini görüyoruz. Kısa bir zaman öncesine dek ilk Neolitik çağ kapkacağının kökeniyle ilgili bilgiler bunlardı. Ne var ki Anadolu'da 1961'de Hacılar'da, 1962-1963'te Çatalhöyük'te yapılan James Mellart kazıları dolayısıyla Neolitik çağın 2000 yıl daha gerilere giderek MÖ. 7000 yılına ulaştığını görürüz.
Burada bulunan ilk kilden kapkacak kalıntılarının MÖ. 6700 yılına ait olduğu anlaşılmıştır. Bunlar, Anadolu'da rastlanan, Neolitik çağa ait ilk kültür kalıntılarıdır. O güne dek Anadolu'da yalnız Kalkolitik ve daha sonraki çağların kültür kalıntılarına rastlandığından Neolitik çâğ kültürü bulunmadığı kanısı vardı. Çatalhöyük kazılarında sepetli, tahta kapkacaklı bir Neolitik evreden seramikli bir Neolitik evreye geçiş çok açık olarak izlenebiliyor.
İnsan oğlunun kilden kapkacak yapma bulgusuna nasıl geldiği konusunda çeşitli savlar vardır. İnsanlar bu işe ilk önce kil topağının içini oyarak başlamış, sonraları büyük kaplar için bant tekniğine yönelmiş, döndürülebilen bir altlığın üzerinde işin daha kolaylaştığını görerek bu bulguyu geliştirmiş olmalılar. İlginç olan, çömlekçiliğin bu güne dek geçirdiği tüm aşamaların 20. yüzyılda da varlıklarını sürdürebilmeleridir.
Tarih öncesi çağlardakine benzer ilkel çömlekçilik uğraşısı, yalnızca Anadolu'nun sarp dağ köylerine özgü bir olay değildir. Örneğin, Güney Amerika'daki Kızılderili yerlilerin Anadolu'nun bazı köylerine çok benzer bir biçimde (Resim 1-2) gene kadınlar tarafından bu uğraşı sürdürdükleri biliniyor. Üstelik onlarda kilden pişmiş kapkacak yapma bulgusuna kadınlarca gelindiği kanısı da oldukça kuvvetli. Kanıya göre kadınların tahılı haşarattan korumak için kille sıvadıkları sepetler rastlantı sonucu ateşin yakınında kalmış, kızarıp sertleşen bu sepetler sonunda onları doğrudan doğruya kilden kapkacak yapma bulgusuna götürmüştür.
Güney Amerika yerlileri bu işi yaparken çok ilginç bazı kör inançlara göre davranmaktadırlar. Örneğin kullanılacak kilin dolunayın il}c gecesi kazılıp getirilmesi yoğurulurken hiç konuşulmaması, yoksa yapılan işlerin pişirilirken çatlayacağı inancı vardır. Bunun yanında özlü kili özsüzleştirmek için deniz kumu ve mikadan başka kuvarsit açısından zengin olan kuru ağaç kabuklarını, yanmış sünger küllerini, ufalanmış midye kabuklarını da kille kattıkları anlaşılmıştır.
Güney Amerika Kızılderilileriyle Anadolu dağ köylüsünün yaptığı işler arasında ufak bir ayrım vardır. Kızılderililer artık kentli ya da turist alıcının isteklerini yapmaya alışmışlardır; dolayısıyla pek çok aile plastik çağına karşın yaşamlarını bu ilkel çömlekçilik sanatıyla sürdürebilmektedirler. 16 yüzyılda İspanyol sömürgeciler gelişmiş çömlekçi çarkını Güney Amerika'ya getirmişlerse de Kızılderilileri kapkacağı ilkel yöntemlerle biçimlendirmekten vazgeçirememişlerdir.
Bizdeyse ilkel çömlekçilikle uğraşan köylülerimiz kapkacağı kendi ihtiyaçları için yapmakta, yaptıkları bu işleri parayla satmaktan çok çevre köylerden başka ürünlerle takas etmektedirler. Örneğin bir güveci, bir güveç dolusu buğday, incir, üzüm yada zeytinle değiştirebilmektedirler. Bu onlar için kendi ürünleri olan güveçleri parayla satmaktan çok daha kazançlı bir alışveriştir. Ne yazık ki ürettikleri kapkacaklar, aracı tüccarlar tarafından yerinde, günün koşullarına göre çok düşük bir fiyatla satın alınmaktadır.
Üretilen bu kapkacağın çevredeki kasaba ve kent pazarlarında kolayca alıcı bulmasına karşın işin zor ve yorucu olması, ürünlerin yerinde çok düşük fiyatla satın alınması bu elsanatıyla uğraşanların sayısını gün geçtikçe azaltmaktadır. Bu azalmada en büyük gizli etken, dış ülkelere işçi göçü nedeniyle köye hazır para girmesi ve kadınların artık yaşamlarını sürdürebilmek için kapkacak yapmak zorunda olmamalarıdır. Ayrıca dış dünyayı tanımanın etkisiyle köylülerin bu denli zahmetli bir uğraşı sürdürmek istememelerini de hesaba katmak gerekir.
Güney Amerika yerlilerinin dışında ilkel çömlekçiliğe Kuzey ve Güney Afrika'nın Fas, Tunus, Kenya ve Kamerun gibi birçok ülkelerinde rastlanıyor. Örneğin, çarklı çömlekçilik Kenya'ya bu güne dek girmemiştir. Ama şu yıllarda geri kalmış ülkelere Amerikan ve Alman yardım fonu kanalıyla, Kenyalılara çarklı çömlekçilik, sırlama ve fırınlama öğretilmeye çalışılmaktadır. Güney Amerika Kızılderililerine 16. yüzyılda tanıtılmaya çalışılan ve bu güne dek onlara kabul ettirilemeyen çömlekçi çarkını ve fırınını Kenyalılar'ın ne ölçüde benimseyecekleri kuşkuludur.
ÇARKLI ÇÖMLEKÇİLİĞE GECİS
Mezopotamya'da MÖ. 5000 yılından başlayarak düzenli toplum yaşamının ilk belirtileri görülmektedir. MÖ. 3500 yılına ait olduğu saptanan Uruk'ta ilk çömlekçi çarkına, dolayısıyla çarklı çömlekçiliğe rastlanmıştır; en önemlisi de L. Woolley kazılarında araba tekerleği kalıntılarının ortaya çıkarılmasıdır. Ancak, çömlekçi çarkının mı araba tekerleğini doğurduğu, yoksa araba tekerleğinin mi çömlekçi çarkını doğurduğu henüz çözümlenememiş bir tartışma konusudur.
MÖ. 3000 yıllarında çarklı çömlekçiliğin kuzey Mezopotamya'dan tüm Mezopotamya'ya, batı Hindistan'a, Suriye'ye, Mısır'a ve Onasya'ya yayıldığını gene arkeolojik kazıların yardımıyla izleyebiliyoruz. Anadolu'da ilk çarklı çömlekçiliğe ait bulgulara MÖ. 3000-2000 yılları arasında ilk kez Kayseri dolaylarında, Alişar'da, Boğazköy'de ve Truva'da rastlanıyor.
Yere yakın, bir milin üzerine oturtulmuş, elle döndürülen bu çömlekçi çarkı türüne uzun süre bir yenilik getirildiği söylenemez. Ancak bu arada millerin bir yatağa oturtulmuş olduğunu, yapılan işlerin çark dönerken sicimle rahatça kesilmiş olmalarından anlıyoruz.
MÖ. 800 yıllarında eski Yunan uygarlığında çarklı çömlekçiliğin doruğuna eriştiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle Yunanlılar bu gerecin yaratıcısının ancak kendileri olabileceği tezini savunmaktadırlar. MO. 600 yıllarında yapılan işlerin hangi ustalara ait olduğunu simgeleyen, örneğin "Euphoinios beni biçimlendirip dekorladı." ya da Euthymides adlı ustanın yazdığı "Euphorinios'un erişemeyeceği güzellikte dekorladı." gibi yazılar vardır. Bunlar bize o zaman bir meslek gururunun var olduğunu kanıtlıyor. Bu ustaların, aynı zamanda kendi işlerinin deniz aşırı ülkelere ticaretini yapan, atölyelerinde ağır işlerde çalıştırdıkları bol esir bulunduran çok varlıklı kişiler olduklarını öğreniyoruz.
Örneğin 1880 yılında, merkezi Rusya'da çömlekçilere ayakla döndürülen çömlekçi çarkı kullandırılmak istendiği zaman çömlekçiler, buna, bir haftada çektiğimizi el tornasıyla bir günde çekiyoruz diyerek direnç göstermişlerdir.
Çömlekçi çarkını kendilerinin bulduğunu savunan eski Yunan kültürünün bugünkü Kreta (Girit) ve Messinnen'inde elle döndürülen çarklarla çalışan pek çok çömlekçi köyü vardır. Roland Hampe ve Adam Winter bu adalardaki izlenimlerinde sarp bir dağ köyünde çark mekanizmasını yağlamak için un kullanıldığını görmüşler, çömlekçi kadınların aynı işi örneğin zeytinyağının da görebileceğini bilmediklerine tanık olmuşlardır.
Bu dönemde çömlekçi çarkı da biçim bakımından bir gelişme gösteriyor. Örneğin çarkın çapı büyüyor, mil ve milin yataklanması daha da geliştiriliyor, çark yerden biraz daha yükseltiliyor; öyle ki çarkta çalışan kimse artık oturarak çalışabiliyor. Ne var ki çark gene de ancak elle döndürülebilecek durumdadır.
Ayakla döndürülebilen ilk çömlekçi çarkına MÖ. 300 yılında Philae adasında (Yukarı Mısır'da) bulunan bir tapınağın duvar rölyeflerinde rastlıyoruz.
Ayakla çevrilebilen çömlekçi çarkının çeşitli aşamaları yanında elle döndürülen çömlekçi çarkı çağımıza dek hemen her yerde yaşamını sürdürmüştür.